Beyin Mi Yönetiyor Yoksa Zihin Mi ?

Yasemin Derya Dilli
5 min readDec 5, 2021

‘Düşünüyorum, o halde varım’

31 Mart 1596 yılında Fransa’da doğan Rene Descartesin’in bu sözünü birçoğunuz duymuşsunuzdur. Descartes’in felsefesinde düşünmenin özel bir yeri vardır. Descartes, zihni insan varlığının özü olarak görür. Konumuz Descartes’in hayatı değil ama zihin ve beyin ikileminin veya zihin ve beden de diyebiliriz, bu kavramların ortaya çıkmasında katkısı olmuş bir modern felsefe filozofudur.

Meditasyon okulu podcast kanalında yayınlanan Buda’nın Beyni kitabını dinlerken bu konu yani beyin ve zihin kavramları üzerine daha çok düşünmeye başladım. Bu araştırmaları da yine derleyip bloğumda yayınlamaya karar verdim. Konuya zihni tanımlamak ile başlayabiliriz.

Zihin Nedir ?

Zihnin kavramsallaştırmaları ve teorileri, bir kronolojik zaman işlevi, dini inanç, kültür, antik ve modern felsefeler olarak farklılık gösterirler. Aklın erken dönem teorik anlatımlarda (Platon, Arsitotales ve sonra ortaçağ filozofları) zihni, ölümsüz ve tanrısal sayılan ruhla ilişkilendiriyorlardı. Modern görüşler dahil tüm anlatımlar zihni, bir düşünce ve bilinç hali olarak karakterize ederler. Zihnin, özel benliğe ait varsayıldığı, “zihnini toparla”, “zihnini meşgul et” ve “zihninde tart” gibi yaygın ifadelerde açıkça görülür. Bellek, dikkat, mantık, içgörü, problem çözme, iletişim kurma kabiliyeti ve teoriye bağlı olmak kaydıyla duygu ve bilinç dışı süreçler zihnin nitelikleri arasındadırlar.

Zihin ile beyin arasındaki ilişki özellikle son zamanlardaki psikiyatrik ve nörobilimsel söylemde olmak üzere, zihinle alakalı tüm tartışmalarda belirgindir. Bilişsel nöro bilim, aktif ve düşünen birer organizma olan insanların hedeflerini elde etmek, karmaşık ve değişken çevrelerinde ihtiyaçlarını karşılamak için beyinlerini nasıl kullandıklarını araştırmakta. Bu araştırma, zihin bazlı olduğu varsayılan ile çevre ve çevreyle fiziksel bazlı olduğu varsayılan hareket arasında ayrılmaz bağlar olduğunu gösteriyor. Son fMRI araştırmaları, tümü zihin bazlı kabul edilen, duyusal ve motor bilişselliğinin belli temel yönlerinin yanında, daha üst seviye süreçler olan yüz-kelime tanıma ve düşüncenin, beynin yüksek derecede ve sadece o süreçler için uzmanlaşan bölgeleri tarafından desteklendiğini gösteriyor ki, bu durum zihin-beyin etkileşiminin yüksek derecede uzmanlaşmış beyin mekanizmaları yoluyla gerçekleştiğini ortaya koyar. Örneğin kendine ne zaman, ne olduğunu hatırlama kabiliyeti olan ve sadece insana has olduğu düşünülen olaysal bellek, insan zihninin önemli bir becerisidir. Nörolojik görüntüleme kullanarak frontal lopta, beyinsel olaysal belleğin belirli bölgelerinde etraflı araştırmalar yapılmış ve beyinle zihin arasında daha başka bağlantılar da bulunmuştur.

Zihin ya da bilinç; düşüncenin, algılamanın, belleğin, duygunun, isteğin ve düşlemenin bazı birleşimlerinde görünür olan bilincin ve zekânın kolektif görünüşlerini kapsar. Zihin bilinç akışı olarak tanımlanabilir. İnsan beyninin bilinçli süreçlerin tümünü içerir. “Zihin” mantığın düşünce süreçlerine özellikle değinmek için sıklıkla kullanılır.

Buraya kadar konuyla ilgili bilimsel yazılanları okudunuz ve anlaması bazıları için elbette zor olmuştur. Yazının bu kısmında Sinan Canan’ın beyin ve zihin üzerine verdiği röportajdan kesitler okuyacağız.

Yaygın kullanımlarına rağmen, süper bilgisayarlardaki milyarlarca devrede karşılaşılan yoğun elektrik sinyalleri dâhil, hiçbir elektriksel aktivite, hiçbir zaman akıl ya da bilinç üretmemiştir. Ve fiziksel bedenle fiziksel olmayan akıl ve bilinç arasında görünürde hiçbir nedensellik yani sebep-sonuç ilişkisi olmadığı için, beyin veya bilgisayardaki elektriksel aktivitenin nasıl akıl ya da bilinç ürettiğine dair en ufak bir fikrimiz yoktur. Bazı kişiler, bir zamanlar elektrik yükleri ve magnetleri bilmemize rağmen elektrik ve manyetik alanlardan haberimiz olmadığını, ve benzer bir keşfin bir gün akıl ve bilinç için de olabileceği argümanını öne sürmektedirler. Ancak bu fikir pek geçerli değildir, çünkü elektrik ve manyetik alanların aksine, akıl ve bilinç fiziksel değildir ve bu yüzden aletlerle hissedilemez, ölçülemez ve kontrol edilemez.

Beyin dalgaları ile beyindeki nöron aktivitesinin düşünceyle kontrol edilmesi, beynin kişiyi kontrol etmediğini, aksine kişinin beyni kontrol ettiğini ikna edici bir şekilde gösterir. Yani, zannedildiğinin aksine, biz, beynimiz değiliz.

İşte bu nokta oldukça ilgi çekici bana göre. Şöyle; bu bilgiye göre içinde bulunduğumuz bedenlerin bizim sadece yaşamsal olaylarımızı gerçekleştirmek için kullandığımız madde olduğunu söyleyebiliriz.

Kişinin ‘kendi’ni temsil eden, ve beyin dâhil kişiyi tamamen idaresi altına alan görünmez ve fizik-dışı bir ‘sübjektif ben’ vardır. Ve bu ‘sübjektif ben’ (ya da kısaca ‘ben’), öz farkındalık ve dış dünya farkındalığı özellikleriyle, kişinin kendisidir. Zihin, nefis ve ruh da denilen bu ‘ben’ in özelliklerinden biri, ‘irade’ dir. Öyle görünüyor ki ‘ben’ kendi iradesini beyne empoze etmektedir. Hanson ve Mendius’un açıkladığı gibi, kişinin zihni değiştiğinde beyni de değişir. Zihinsel aktivite, aslında yeni sinirsel ağlar ve yapılar oluşturur.

Daha önce derlediğim Nöroplastik Beyinlerimiz yazımda bu konuya değinmiştim.

Sonuç olarak, bir bahar yağmurunun bir yamaçta küçük su yolu izleri bırakması gibi, başını alıp giden düşüncelerimiz ve duygularımız da beynimizde kalıcı izler bırakabilir. Zihnimizden geçen şeyler, beyninizi şekillendirir. Bu nedenle zihin, beynimizi daha iyiye dönüştürmek için kullanılabilir.

Bu durumda yeni bir soru ortaya çıkıyor. Beynimizi daha iyiye nasıl dönüştürebiliriz ? Her zaman yaptığımız gibi düşünelim.

Zihnimizin derin dehlizlerinde kaybolurken bilincimiz sayesinde andan uzaklaşıyoruz. Eğer bilinci olmayan canlı bir varlıklar olsaydık sadece anı yaşardık. Bir bakıma güzel olabilirdi diye düşünüyorum.

Anı yaşamayı Google’da arattığımızda önümüzde kitaplar, egzersizler, makaleler çıkıyor, geniş bir içeriğe sahibiz bu konuda. Son zamanlarda da öne çıkan Mindfulness’da bu konu ile ilgili. Bu kadar içerik ve uygulama olduğuna göre anı yaşayamamak ile ciddi sıkıntılarımızın olduğunu düşünüyorum. Asıl konumuza geri dönelim.

Hala beyin ve zihin arasındaki ilişki tamamen çözülmemiş de olsa şimdiye kadar bilinç hakkında emin olduğumuz şeyler de vardır. Şöyle;

(1) Vardırlar, varlıkları ve yoklukları bilinebilir.(Sağlıklı ve uyanık biri ile uyuyan ya da baygın olan biri arasındaki fark)

(2) Fiziksel değillerdir. (Varlıkları hiçbir fiziksel cihazla algılanamaz)

(3) Sadece canlılarda gözlemlenirler.(Hiçbir cansız şeyde bilinç gözlenmemiştir) (4) Beyinle ilişkilidirler. (Daha spesifik olmak gerekirse, serebral korteks ile)

(5) Beyinciğin insan beynindeki bütün nöronların yüzde 80’ine ev sahipliği yapması ve buna rağmen bilinçle hiçbir şekilde ilişkili olmadığından hareketle, bilincin varlığı nöron miktarı ile doğrudan ilişkili değildir.

Şimdi bilimsel teoriye baktığınız zaman genel kabul edilmiş kanıya göre beynimiz, zihnimizin kaynağı. Ama işin özü zihin dediğimiz şeyin ne olduğunu daha bilimsel olarak bilmiyoruz. ‘Ruhun mahiyetini soruşturmayın’ derler. Çünkü maddî dünyayla çalışmaya alışmışız. Gayri maddî bir şeyin nasıl olabileceğine dair ancak afakî tefekkür yaparsınız. Çok böyle derinleşebileceğimiz bir şey değil. Dolayısıyla bazı konular (?) işareti olarak kalıyor.

İNSAN ZİHNİNİN EN ÖNEMLİ ÖZELLİĞİ KENDİNİN FARKINDA OLABİLMESİDİR.

https://www.cognifit.com/tr/mind

https://www.gonuldergisi.com/zihnin-yapisi-ve-bilinc-doc-dr-sinan-canan.html

https://www.psikolog.org.tr/tr/yayinlar/dergiler/1031828/tpb134009.pdf

Sign up to discover human stories that deepen your understanding of the world.

Free

Distraction-free reading. No ads.

Organize your knowledge with lists and highlights.

Tell your story. Find your audience.

Membership

Read member-only stories

Support writers you read most

Earn money for your writing

Listen to audio narrations

Read offline with the Medium app

Yasemin Derya Dilli
Yasemin Derya Dilli

Written by Yasemin Derya Dilli

Data Analyst | Engineer | Content Writer

No responses yet